GÜNAYDIN
Biz beş kardeşiz bu gün 1 nisan ve 4 numaranın doğum günü ben 3 numarayım ve 28 yaşındayım kardeşlerime ve anneme ne kadar kızsam da beni anlamasalar ve kötü günümde yanımda olmasalar da varlıklarına şükrettiğim zamanlar çok olmuştur. onlar iyi ki var yanımda oldukları zamanlar da oldu onları ve ailemi çok seviyorum ................. şuan bir kızım var çocuk büyütmek maddi ve manevi çok zor ancak her şeye rağmen ve bütün zorluklara rağmen hayırlısıyla ikinci çocuğum olsun ve Allah bizlere ve tüm annelere ve babalara kolaylık versin :) :) ve hayırlı evlatlar olsun kızıma babanne bakıyor allah ailelerimize de sağlık versin onlardan Allah razı olsun :)
31 Mart 2016 Perşembe
30 Mart 2016 Çarşamba
SAĞLIKLI EGO İÇİN DUA
birilerine ya da bir şeyler kızınca öyle içerler ve duyguları yoğun yaşarız karşı tarafa beddua edersek tutar ve bu sonucu kötü yapar bunun yerine allahım bana huzur ve iyi şeyler kısmet et diye kendimize doğru dua edersek her şey daha güzel zira kin çok kötüdür.
çocuklara polen arkadaşımdan duydum ve araştırdım aklıma yattı kızım için bende alacağım gelişmeleri yazarım...
Arı poleni diğer yazılarımızda detaylı belirttiğimiz üzere yeryüzündeki en değerli besinlerden birisidir. Hemen her yaşta kullanılabilen ve çok geniş bir alanda etkili olan polen çocuklar için nasıl bir katkı sağlar ya da çocuklar polen kullanabilir mi ? Özellikle aileler çocukları için daha hassas olmakla birlikte, pek bilinmedik gıdaları verme konusunda tereddüt yaşarlar. Polenin şu ana kadarki kullanımlarında belirtilen tek unsur allerjidir. Bu allerji yetişkinlerde olabileceği gibi çocuklarda da olabilir. Bunu anlamak için yapılması gereken bir polen tanesinin yenmesi, daha sonra her gün bu miktarı yavaş yavaş arttırarak günde 1-2 çay kaşığı yiyebilecek duruma gelmektir. Eğer bir allerji durumu var ise büyük olasılıkla tek bir polen tanesinde dahi bu anlaşılabilecektir.
Eğer allerjik bir durum yok ise polen çocuklar tarafından güvenle tüketilebilir. İçeriğinin kapsamlı ve konsantre olması nedeni ile günde 2-3 çay kaşığı vermek yeterli olacaktır. Peki çocuklar neden polen kullanmalı ;
- Polen zihni açar ve uyanık tutar.
- Uykuyu düzenler
- Bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklarla mücadele eder
- Enerji verir, özellikle okul çağındaki çocukları daha dinç bir hale getirir
- Gündelik besinler ile alınamayan çok sayıdaki vitamin, mineral ve diğer besinler polen tarafından sağlanarak vücüt dengesinin korunmasına yardımcı olur..
- İştah düzenleyicidir ve iştahsızlığı yok eder.
Polenin tadı bir çok çocuk tarafından hoş karşılanmadığı için, su ile karıştırılarak içirilmesi, bal yada diğer gıdalar ile karıştırılarak verilmesi daha uygun olacaktır. Çocuklara ne zaman polen verilir ? Çocuklar ve yetişkinler için genel olarak bir zamanlama belirtilmemekle birlikte özellikle, ilkbahar, sonbahar ve kış dönemlerinde kullanımı yaygındır. Burada dikkat edilmesi gereken her gün belli miktarde (1-5 çaykaşığı) ve düzenli olarak tüketilmesi gerektiğidir.
Bu doğal besinin bilinçli tüketimi ve doğru kullanımı daha sağlıklı bireylerin yetişmesine önemli katkı sağlayacaktır. Her ne kadar ülkemizde henüz bu farkındalık oluşmamış olsa dahi, yurt dışında polenin yaygın kullanımlarını görmek mümküdür.
28 Mart 2016 Pazartesi
Alanya da yaşamak ve umut
Kalesi, denizi,kumu güneşi eşsiz manzaralasi be küçük bir ilçe olduğu için her işimizi yürüyerek halladebiliriz. Ancak her sey turizme bağli bu yil sezon kötü 😯 umudumuzu kaybetmemeliyiz korkarsak daha cok kaybederiz. Ben rezervasyonda calisiyorum hergün diyorum ki güzel bir gün olacak güzel bir sezon olacak .....😊☺
Annelik koşturmaca
Uykusuz ben önceki gece 3 te bu gece 1 de yatan ben sabah uyuyakalmisim ve servisi kacirdim malum 1.5 yaşinda kizim var ama olsun sabah sakince hazırlandım iki otobusle gidilen is yerime gitmek icin hazirlandim ve suan ikinci otabüsteyim sinirlenip güne kötü baslamama gerek yok annelik zor ama cok güzel bir duygu 😊
cilt bakım
Ofis arkadaşımın tavsiyesi üzerine aldım.kullanmaya başlayalı 1 hafta oldu etkisini hemen far kettim cildim olduğundan daha parlak ve nefes aldığını hissediyorum ve çok mutluyum hücre yenileme ve nemlendirici özelliği ile güzelliğime güzellik kattı.akşam yüzümü temizledikten sonra gülsuyu sürüyorum. yatmadan bepantholu sürüyorum. sabah ise bepanthol üzerine güneş kremi mi sürüyorum. hücre yenileme nemlendirmenin yanı sıra temizleme parlaklık kazandırma özelliği de var zatım doğallığı çok sever yüzümdeki küçük lekeler ve renk farklılıklarından dolayı pudra kullanıyordum artık bıraktım. kremleri sürüyorum ruj ve rimel sürerek işimi bitiriyorum basit doğal ve masrafsız güzellik.diğer nemlendirici kremlere göre fiyatı uygun ve etkisi muhteşem :) daha önce keşfetmediğim için üzgünüm ...
ÖNCE KENDİNİ SEV SEN ÇOK AMA ÇOK DEĞERLİSİN
önce kendini sevmelisin bu hayatta kendini seversen kendi içinde mutlu olursan çevreni de mutlu edersin kalbinde gönlünde beyninde güzellikler sevgi biriktirirsen insanlığı dünyayı da seversin işin sırrı burada madiyat para da önemli kendin için para biriktirirsen maddi olarak ve manevi olarak güçlü olursan etrafına da dağıtabilrisin bunları sende olmazsa sevdiklerine ne verebileceksin ki :) :) uçakta hostesin söylediği gibi önce maskeyi kendine tak sonra çocuğuna ....önce sen sağlıklı ego.....
27 Mart 2016 Pazar
2 yaş sendromu :)(:
kızım 18 aylık huysuzluklar başladı tedirgin olmuştum araştırınca normal olduğunu anladım :) allah kolaylık versin anne baba olmak çok ama çok zor ve çok güzel
2 yaş sendromu çocuklarda yaklaşık olarak 18 ay civarında başlayan, 36 aya kadar, bazen 4 yaşın sonuna kadar süren bir dönemdir. Bu dönemde çocuklarda birden bire çocuğun 18 aylık döneme kadar olan rahat, dingin, huzurlu halinin gittiği özellikle ilk etapta ebeveyn ile inatlaştığı, kendi ben merkezi üzerinden hareket etmeye başladığı bir dönemdir.
2 yaş sendromu çocuklarda yaklaşık olarak 18 ay civarında başlayan, 36 aya kadar, bazen 4 yaşın sonuna kadar süren bir dönemdir. Bu dönemde çocuklarda birden bire çocuğun 18 aylık döneme kadar olan rahat, dingin, huzurlu halinin gittiği özellikle ilk etapta ebeveyn ile inatlaştığı, kendi ben merkezi üzerinden hareket etmeye başladığı bir dönemdir.
2 yaş sendromu çocuğun sosyal gelişim basamaklarından en önemlisidir. Çocuğun bu dönemde ailesiyle olan ilişkileri kopmaya başladığı gibi kişilik gelişmelerine karşı önemli yol aldığı dönemdir. O yüzden bazı kaynaklar 2 yaş sendromunu 1. ergenlik dönemi, korkunç 2 yaş, negativizm dönemi olarak da adlandırır. Olumsuzlukların olduğu ancak bunların geçici olduğu sağlıklı bir süreçtir.
2 yaş çocuğu olan ebeveynlerin çocukla iletişiminde direkt ve en somut haliyle vermesi gerekir. Örneğin çocuk yemeğini yemediğinde "peki yeme, yaramazlık yap" tarzındaki konuşmalar ve iletişimler çocuğun gerçekten sözleri böyle algılamasına ve buna uygun tepkiler vermesine neden olur. O yüzden direkt iletişim kurmak gerekir. Direkt iletişimde olumsuz sıfatlara yer vermeden, çocuğun 2 yaş dönemindeki davranışlarını sözel olarak tanımlamadan, olumlu davranış ve sözlerini ön plana çıkararak yaptığı her olumlu davranışın arkasından olumlu bir söz kullanarak, ama olumsuz davranışın arkasından nötr kalarak iletişime geçmek en doğrusudur.
2 yaş sendromunun kesin başlangıç zamanı olmadığı gibi kesin bitiş zamanı da yoktur. Yaklaşık 18 ay civarında başlar ama biz 2-2,5 yaş civarında en belirgin özelliklerini görürüz. Çoğu kez 3 yaşına sonuna, 4 yaşa kadar da devam ettiğini görürüz. Bu dönemin en kısa ve sağlıklı bir şekilde atlatılması için ailenin çocuğun böyle bir dönemi geçireceğini ve 2 yaş çocuğuna nasıl davranacağını bilmesi gerekir. Çok dikkatli tutumlar, sağlıklı ve sabırlı iletişimler sürecin çabuk bitmesine neden olacaktır.
2,5-3 yaşından itibaren sürecin normal koşullarda yavaş yavaş yumuşadığını, çocuğun daha sakin olmasını beklerken bu süreçte çocuğun olumsuz davranışlarının artması, çocuğun şiddete yönelmesi ve bunu sürdürmesi durumunda ailenin bu konuda bir danışmanlık almasında fayda vardır.
2 yaş sendromu çocuğun artık anne baba bağımlılığından kurtulmaya başladığı bir dönemde oluşmaya, belirtilerini göstermeye başlar. 2 yaş sendromunun nedeni çocuğun bağımsızlaşması, kendini ben ve diğerleri olarak başkalarından ayırma çabasıyla ilgilidir. Çocuk 1,5 yaşına kadar fiziksel olarak aileye bağımlı olduğu için fiziksel bağımlılık ardından tüm bağımlılıkları getirir. Çocuğun bireyselleşmeye başlaması kendini olumsuz da olsa ifade etmeye başlaması bu dönemde olur. "Ben ve diğeri"nin oluşması, sağlıklı kopuşun gerçekleşmesi için bu sürecin mutlaka olması gerekiyor. Çocuğun gelişim süreçlerinde ilk kritik dönemlerden biridir. Sağlıklı bir süreçtir.
2 yaş döneminde çocuk aileyi otorite olarak görür. Aileyi kendisine müdahele eden, muhalefet eden bireyler olarak görme eylemindedir. O yüzden de anne babanın her tutumunu reddeder, protesto eder ya da tersi şeklinde davranır.
Bu dönemde ailenin çocuğun inatçılıklarının üzerinde durmadan, çocuğa çok fazla yorum yapmadan o zaman dilimindeki olumsuz sürecin geçmesini beklemesi en doğru tutum olacaktır.
YENİ HAFTA YENİ GÜN
Her yeni doğan gün bir umuttur nefestir yalnız ne yazık ki Alanyamıza şehit düştü. ülkemizde umutlu yeni doğan güneşten medet beklemek mutlu olmak çok zor .. her an sevdiklerimiz aklımızda her an meraktayız :(
24 Mart 2016 Perşembe
KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEK :)
:) KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEK :)
Ekonomik kriz birçok firmanın kabusu olurken, bazı firmalar için de yeni fırsatlar anlamına geliyor. Kriz nedeniyle yatırım planlarını askıya alan, küçülen, eleman çıkaran firmaların yanı sıra bu dönemleri fırsata çevirmeyi amaçlayan şirketler de uygun fiyatlı markaları ve ürünleriyle öne çıkmanın telaşında.
Hazırgiyimden gıdaya birçok firma, krizde fiyat yükseltmek yerine tüketici ihtiyaçlarından yola çıkarak satışlarını artırmayı ve büyümeyi planlıyor. Özellikle 2001 kriziyle birlikte ortaya çıkan ve krizde yükselen birçok firma, bugün hem sadık müşteri portföyüne sahip hem de markalaşmada rakiplerinin önüne geçmiş durumda.
Ucuz yemeğin adresi olarak 2001 krizinde parlayan markalardan Simit Sarayı, fırsatları değerlendirmek için hem yurtiçinde hem de yurtdışında şubeleşme atağına geçeceğinin sinyalini verirken, Koton daha uygun fiyatlı markası Winmax ile krize meydan okuyacak.
Uygun fiyat politikası ile 2001 krizini fırsata çeviren ve Türkiye'nin en büyük zincir markalarından biri haline gelen LC Waikiki de yurtdışında atağa kalkmanın planlarını yapıyor. Eylül 2007'de "İyi giyin, az öde" sloganıyla ilk mağazasını açan Semt Tekstil Marketleri ise 1 yılda 30 mağaza hedefini daha yıl bitmeden yakaladı bile.
SİMİT SARAYLARI
Korkarsan darbe daha ağır olur, yeniliğe açık olmak gerek
2001 krizinde ortaya çıkan en yaratcı projelerden biri Simit Sarayları oldu. Tüketicinin daha dikkatli ve tasarruflu alışveriş yapma isteğini değerlendiren Simit Sarayı, 1 mağaza ve 5 çalışanla başladığı yolda, bugün 65 mağaza ve bin 500 çalışana ulaştı. Simit Sarayı Başkanı Haluk Okutur, "Amacımız sokakta satılan simiti aynı fiyata mağazada satmaktı. 2001 krizi bize bu yolu açtı" diyor.
Krizde kiraların düşmesiyle bu hayali gerçekleştirdiklerini anlatan Okutur, ekonominin iyi gittiği dönemde ise markalaşmaya ve tüketicinin rahat ettiği mekânlar oluşturmaya ağırlık verdiklerini ifade ediyor. Bugün yaşanan krizden etkilenmediklerinin altını çizen Okutur, bundan sonra her yıl 50 şube açmayı ve yurtdışı projelerine hız vermeyi planladıklarını dile getiriyor. Krizde çözümü ise işyerini kapatmakta aramanın doğru olmadığını vurgulayan Okutur, şirketlere şu tavsiyelerde bulunuyor: "Krizden korkarak hareketler kısıtlanırsa darbe daha ağır olur. Böyle dönemlerde kurumsal çalışma düzenine girmek ve yeniliklere de açık olmak çok önemli."
SEMT TEKSTİL MARKETLERİ
Beğenileni değil ihtiyaç duyulanı sunduk
Tohum Holding'in, 2007 Eylül ayında kurduğu Semt Tekstil Marketleri de krizi fırsata çevirenlerden. Şirket, "İyi giyin, az öde" sloganıyla, 2008'i 30 mağazayla kapatma hedefini daha ekim ayında gerçekleştirdi. Bu dönemde tüketicilerin verebileceği tepkileri hesaplayan firma, ürün gamını da daha uygun fiyatlı ve ihtiyaca odaklı ürünlerle geliştirdi.
Kriz döneminde öne çıktıklarını belirten Semt Tekstil Marketleri Genel Müdürü Yılmaz Yaman, "Böyle dönemlerde tüketiciler beğenmeli mallardan daha kolay ve yeterlikli özellikteki ürünlere kayıyor. Biz de daha uygun fiyatlı ve ihtiyaç duyulan ürünlere yöneldik. Ayrıca tedarikçilerimizin de süreçten etkilenmemesi için onlara destek olmaya çalışıyoruz" diyor. Böyle dönemlerde tüketicinin güvenini kaybetmemenin çok önemli olduğunu vurgulayan Yaman, "Tüketiciye vaad ettiğimiz gibi davranıyoruz. Onların yanında olduğumuzu hissettiriyoruz" diye konuşuyor. Şirketin hedefi, 3 yıl içinde 100 şubeli bir zincir haline gelmek.
LC WAIKIKI
Radikal kararlar aldık şimdi meyvelerini topluyoruz
LC Waikiki de, 2001 krizinde aldığı radikal kararlarla büyüdü. 2001 krizini fırsata çeviren markalar arasında yer aldıklarını anlatan LC Waikiki Pazarlama Yöneticisi Hami Cilara, "Kriz öncesinde yurtiçinde toptan satışla büyüme politikasına yönelmiş bir markaydık. 20 mağazamız vardı ama perakendeci kimliğimiz yoktu. Krizde finansal boyutta toptancılıkla markalaşmanın bir arada olamayacağını gördük. Hızla karar alıp, hayata geçirerek markanın standardizasyonunu sağladık. Çok daha uygun fiyat politikası belirledik. Şu anda aldığımız kararların meyvesinin tadını çıkarıyoruz" diye konuşuyor.
O dönemde 750 olan corner bayisi olan bir marka iken, bu sayıyı 125'e, tamamen kendilerine ait mağaza sayısını ise 215'e çıkardıklarını anlatan Cilara, her yıl yüzde 40 büyüyerek ilerlediklerini kaydediyor. Cilara, yıl sonuna kadar 10 mağaza, 2009'da ise 50 yeni mağaza hedeflediklerini, 2010 yılında da yurtdışı hedeflerine ağırlık vereceklerini ifade ediyor.
KOTON
Kriz yeni markamızı sunmak için fırsat yarattı
Koton, uygun fiyatlı markası Winmax'ın büyümesini krizle sağlayacak. Koton Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Yılmaz,
krizin her zaman tedbir almak anlamına gelmeyeceğini, içinde önemli avantajları da barındırdığını belirtiyor. Yılmaz, krizin sunduğu avantajları şöyle anlatıyor: "Bu dönem uygun fiyatlı markaların öne çıkmasını sağlayabilir. Örneğin, bizim Koton'a göre daha uygun fiyatlı olan Winmax markamızın bu dönemde daha çok dikkat çekeceğini düşünüyoruz.
Ayrıca bu dönemde alışveriş merkezlerinde kiralar düşmeye başladı. Bu durum alışveriş merkezlerinin kapısını yeni markalara açabilir. Hızlı üretim isteyen Avrupa, Uzakdoğu yerine Türkiye'ye yönelebilir. Hızlı ve kaliteli firmalar bu dönemde daha çok öne çıkabilir." Yılmaz, 2000'de 9 mağazaları bulunduğunu, şimdi yurtiçinde 130, yurtdışında ise 55 mağazaya ulaştıklarını da söylüyor. Türkiye'de markalaşmak isteyen firmaların iyi araştırma yapmadan, satacak yer bulmadan harekete geçtiklerini belirten Yılmaz, "Kurtlar sofrasına dalmadan önce tüketicinin tatmin edilemeyen bir ihtiyacının bulunmasının çok önemli" diyor.
DİCE KAYEK
Bu dönemlerde özgün tasarımlı ürünler öne çıkıyor
Dice Kayek markasının yaratıcılarından Ece Ege ise, krizi bir avantaj olarak gördüklerini ve markalarının hep kriz dönemlerinde yükseldiğini söylüyor. Ege, "Her zaman bir kriz oluyor, şu andaki daha global ama krizin iyi tarafları da var. Krizler strateji değişiklikleri için en avantajlı dönemler. Katma değerli ürünler bu dönemlerde daha çok öne çıkıyor. Estetik yaratıcılığa dayanan işler dikkat çekmeye başlıyor. Kaliteli, özgün tasarıma sahip ürünler öne çıkıyor. İşler iyi gittiğinde rakipler artarken, kriz eliminasyonu da sağlıyor" diyor.
Krizin sunduğu fırsatlar
- Kriz strateji değişiklikleri için uygun dönemler olabiliyor.
- Kriz döneminde uygun fiyatlı ürünlere yönelim artıyor. Bu durum alt markaların öne çıkmasını sağlıyor.
- Alışveriş merkezleri ve işyeri kiralarındaki düşüş, firmaların buralarda daha kolay yer bulmasını sağlıyor.
- Hızlı üretim ve kaliteli ürün isteyen Avrupa ülkeleri Uzakdoğu yerine Türkiye'ye yönelebilir.
- Farklı, yenilikçi, katma değer sağlayan ürünler öne çıkıyor.
- İşler iyi giderken rakipler artarken, kriz dönemlerinde eliminasyon artıyor.
- Tüketici sıkıntıda olduğu dönemde yanında olan markayı daha çok sahipleniyor.
RUH SAĞLIĞIMIZ İÇİN İNSANLARLA İYİ GEÇİNMEK GEREKİR EGO DAN VE ÖN YARGIDAN UZAK SAYGI SEVGİ VE ANLAYIŞ ÇERÇEVESİNDE :)
Gelin-kaynana geçimsizliği ve çözüm önerileri
"Kayınvalide, hem yaşının verdiği tecrübeden hem de oğlan anası olmasından dolayı gelininin kendi sözünü dinlemesini istemektedir. Gelin ise bağımsız olmak, istediği gibi yaşamak..."
Yüzyıllardır süregelen ve zaman zaman esprilere konu olan gelin-kaynana çatışmalarının önemli sebebinin ön yargılar olduğu, gelinin kaynanaya, kaynananın geline karşı tutumununu peşin hükümlerin belirlediği ve kafalarında taşıdıkları ön yargılara göre davrandıkları bildirildi.
Aile ve çocuk eğitimiyle ilgili çeşitli araştırmaları bulunan Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, aile içi iletişimde gelin-kayınvalide ilişkilerinin önemli bir yer tuttuğunu ifade etti.
Bu iletişimde de akla gelen ilk olarak çatışma ve kavgalar olduğunu vurgulayan Aydın, "Bildiğimiz kadarıyla gelin-kaynana sürtüşmesi tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de sorun olmaya devam etmektedir. Gelin-kaynana çatışmaları, türkülere, fıkralara, hikayelere, filmlere, şakalara, manilere, atasözü ve deyimlere, özellikle de dedikodulara malzeme olmuş konuların başında yer almıştır" dedi.
Evlilik kurumunu derinden yaralayan, boşanmalara kadar varan bu çatışmaların sebeplerinin bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Aydın, gelin-kayınvalide arasındaki çekişmelerin belli başlı sebeplerinin ön yargılar, alınganlık, kişilik farklılıkları, gelin ve kaynananın haddini aşması, başkasını yönetme isteği, kıskançlık, ruhsal hastalıklar, bencillik, cahillik gibi konular olduğunu belirtti.
Gelin-kaynana çatışmalarının en önemli sebeplerinden birinin ön yargılar olduğunu anlatan Prof. Dr. Aydın, "Maalesef gelinin kaynanaya, kaynananın geline karşı tutumunu, peşin hükümler belirliyor ve kafalarında taşıdıkları ön yargılara göre davranıyorlar. Bu da küçük bir anlaşmazlığı kavgaya dönüştürüveriyor. Daha ortada hiçbir şey yokken gelin kayınvalidesi; kayınvalide gelini için olumsuz düşüncelere sahip olarak, adeta düşmanca bakış açışıyla işe başlıyorlar" diye konuştu.
Toplumda gelin ve kayınvalide denince bazı istisnalar dışında genellikle bir çatışma; iktidar ve güç mücadelesi akla geldiğini söyleyen Prof. Dr. Aydın, "Aynı kişiyi, yani oğlu ve kocasını seven iki kadın, sudan sebeplerle anlaşamayarak hayatı önce kendilerine, sonra tüm aile bireylerine zehir ederler. İnatlaşmalarla başlayan tartışmalar bir süre sonra boşanmalara kadar gidebilmektedir" ifadelerini kullandı.
Gelin kaynana çatışmalarının bir sebebinin de alınganlık olduğunu bildiren Prof. Dr. Aydın, "Çünkü aynı sözü annesinden duyan gelin ya da aynı söz veya davranışı oğlu ve kızından gören kayınvalide, ’el kızı’ndan ya da ’el oğlu’ndan duyduğu söze daha çok alınıyor. Oysa her iki tarafın da aynı düşünceyle, aynı anlayış içinde olması birçok tartışmaları engelleyebilir" dedi.
Toplumda kayınvalidenin gelinine baskın olma arzusu ve buna karşı gelinin bağımsız olma isteğinin de gelin-kaynana çatışmasının önemli nedenlerinden biri olduğunu aktaran Prof. Dr. Aydın, "Kayınvalide, hem yaşının verdiği tecrübeden hem de oğlan anası olmasından dolayı gelininin kendi sözünü dinlemesini istemektedir. Yeni evli gelin ise bağımsız olmak, istediği gibi yaşamak, evinde rahat olmayı arzulamaktadır. Sonuç doğal olarak birbirine soğuk davranmak olmaktadır" diye konuştu.
Kayınvalidenin oğlunu kıskanması ve adeta gelini kendisine rakip gibi görmesinin de gelin-kaynana çatışmasına yol açtığını dile getiren Prof. Dr. Aydın, bazı kaynanaların evlenen oğlunu gelinine kaptırdığını, yıllarca emek verip büyüttüğü evladını elinden kaçırdığını zannettiğini ifade etti.
Her ne kadar gelin-kayınvalide kavgasında iki kişi var gibi görünse de bu olumsuz tablodan etkilenenlerin sayısının bir hayli fazla olduğunu bildiren Prof. Dr. Aydın, "Her şeyden önce gelin-kayınvalide anlaşmazlıklarının merkezinde olan evlat/eş konumundaki erkek, annesi ve eşi arasındaki kavgalardan olumsuz etkilenmekte, iki kişi arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmaktadır. Kişiliklerinin tam oluşma aşamasında olan çocuklar, evin içerisinde olumsuz tablolarla karşılaşmakta, en çok ihtiyaç duydukları anda sevgi yerine kavgalara şahit olmaktadırlar" dedi.
Gelin-kaynana çatışmasından kurtulmak için yapılması gerekenin tek şeyin her iki tarafın birbirlerine karşı anlayış ve saygı çerçevesi içerisinde yaklaşması, yani empati yapması olduğunu bildiren Prof. Dr. Aydın, kavga etmek yerine birbirini anlamaya çalışmanın çatışma ve çekişmelerin önüne geçeceğini söyledi.
Gelin ve kayınvalidelere iyi geçinme tavsiyeleri
Gelinin her şeyden önce bir gün kendisinin de yaşlanacağını düşünmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kendisine ve kendi annesine nasıl davranılmasını istiyorsa eşinin annesine de öyle davranmaya gayret etmelidir. Gelin, kayınvalidesine kaynana gözüyle değil, sevdiği eşinin annesi olarak bakmalıdır. Şayet kayınvalidesini memnun ederse eşini de memnun edeceğini, üzerse de eşini üzeceğini bilmelidir. Aynı şekilde eşinin akrabalarına karşı iyi davranmalıdır. Yaşlı olan kayınvalidenin, gençlere göre daha sabırsız, daha tutucu olabileceğini dikkate alan gelin daha fedakar olmaya çalışmalıdır. Bu arada onun tecrübe ve bilgilerinden yararlanmaya gayret etmelidir. Arada küçük sorun olduğunda hemen kendi annesine aktarmak yerine öncelikle kendi arasında çözmeye çalışmalıdır. Gelin tatlı dil, güler yüzün gücünden yararlanmalı, kayınvalidesine ’anne’ demeli zaman zaman onu takdir etmelidir. Zaman zaman kayınvalidesine akıl danışır, görüşünü alırsa, hem onun tecrübesinden faydalanır, hem de onu memnun etmiş olur."
Kayınvalidelere de gelinleriyle geçinmek için tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Aydın, şunları kaydetti: "Kayınvalide her şeyden önce gelinini bir yabancı ve bir düşman gibi görmemelidir. Kayınvalide, gelinine ’kızım’ der ve kızı gibi davranırsa, gelin de onu annesi gibi görecek ve ona göre hareket edecektir. Kayınvalide büyüklüğünü bilmeli, gelinin acemilik ve gençlik hatalarını büyütmemelidir. Özellikle de hatalarını başkalarının yanında söyleyip gelini mahcup etmek çok yanlıştır. Günümüzde biz istesek de, istemesek de görüşler, anlayışlar, adetler hızla değişmektedir. Bu nedenle, kayınvalide bazı değişiklikleri kabullenmeli ve sık sık ’bizim zamanımızda böyle değildi’ diye inatlaşmamalıdır. Bazı kayınvalidelerin yaptığı gibi gelini kendi aile ve akrabalarından uzaklaştırmak doğru değildir. Kayınvalide başkalarına kendi gelinini kötülememeli ve başkalarının söz ve dedikodularından etkilenerek gelinine eziyet etmemelidir. Çocuğun yanında annesi asla kötülenmemeli ve küçük düşürülmemelidir."
23 Mart 2016 Çarşamba
hayatı ve kendinizi çok ama çok sevin :) hatta ukala olmayı hak ediyorsanız olun .... ruh sağlığımız için :)
altın kurallar gerçekten tecrübe ve yaşanmışlık sonucunda yazılmış şeyler hayatımız her şeyi tecrübe edinip öğrenmek için çok ama çok kısa başkalarının söylediklerinden ve yaşadıklarından ders çıkarmalıyız ......
ALTIN KURALLAR - MUTLAKA OKUYUN..
1-Ucuz araba kullan ama, alabileceğin en güzel evi al.
2-Her zaman ve her ortamda anlatabileceğin üç fıkra öğren.
3-Sevinçlerini sakın erteleme.
4-Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutluluğunun veya bedbahtlığını %90’ını oluşturur.
5-Hergün 30 dakika yürüyüş yap.
6-Her yemekten sonra şükret.
7-Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
8-Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.
9-Kaybedecek şeyi olmayan insanlardan kork.
10-Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
11-Çocukların, gelenek sözcüğünü duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
12-Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.
13-Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
14-Her gün 6 bardak su içmeyi unutma..
15-seni seven insanları koru..
16-Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene. Bu tatildeki anılar, hayatındaki en değerli anılardan biri olacak.
17-Kendine yapılmasını istemediğin hiçbirşeyi başkalarına yapma.
18-Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
19-İyi ve başarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma:
a) Doğru insanı bulmak
b) Doğru insan olmak.
a) Doğru insanı bulmak
b) Doğru insan olmak.
20-Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
21-Evliliğini güzelleştirmek için hergün bir şeyler yap.
22-iyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
SON SÖZ..
Hayatınızdaki kötü olayları düşünerek vakit kaybetmeyin; Yoksa güzellikleri görmekte gecikebilirsiniz . .
Hayatınızdaki kötü olayları düşünerek vakit kaybetmeyin; Yoksa güzellikleri görmekte gecikebilirsiniz . .
22 Mart 2016 Salı
ANNE SÜTÜ
sevgili anneler laktozsuz süt alıp yulaf ve kuru meyvelerle birlikte yiyebilirsiniz gaz yapmaz dolayısıyla bebeğiniz de rahat eder :)
Biranın yıllardır süt üretimini olumlu etkilediği düşünülmektedir. Ancak araştırmalara göre bebekler alkollü anne sütünü sevmemekte ve daha az emmektedirler. Dolayısıyla az uyarım sonucu süt üretimi azalmaktadır.
Stres süt üretimini olumsuz etkilemektedir ancak stres sonucu biraya sığınmak en iyi çözüm değildir. Alternatif rahatlama yöntemleri geliştirin. Bakıcı çağırın ve bir süre dinlenin. Hayatınızdaki angaryalardan kurtulmaya çalışın yada titizliğe bir süre ara verin yada en azından oturun ve gözlerinizi bir yada iki dakika kapayın!
Kafein süt üretimini uyardığı gibi bebeğinizi de uyarır. Fazla miktarda kafein sizi etkilediği gibi bebeğinizi de etkiler. Kafein bebeğinizin vücudunda yetişkinlere nazaran daha uzun süre kalır dolayısıyla etkileri de…Ayrıca kafein bebeğinizi huzursuzlaştırır ve uyku düzenini bozar. Bir fincan kahve yada soda sorun yaratmaz ancak fazla miktarda alındığı zaman (günde beş fincan yada daha fazla) bebeğiniz etkilenir. Süt üretimini arttırmanın en iyi yolu sık emzirmek yada bol miktarda sıvı tüketmek, yeterli kaloriyi almak ve dinlenmektir.
Anne sütü bebeğin hem sağlıklı olması, tüm besin ögeleri gereksinmesini karşılaması, kolaylıkla sindirilebilir ve enfeksiyonlara karşı koruması açısından yeri doldurulamaz bir besin.
Anne sütü doğumdan sonraki ilk yarım-bir saatlik süre içinde ve başka hiçbir ek besin, su dahil, verilmediğinde bebekler için en ideal besindir. Emziklilik (laktasyon) genellikle meme büyümesi, süt salgılanmasının başlaması ve başlayan süt salgılanmasının devamı olmak üzere üç döneme ayrılır. Herbir dönem metabolik üreme hormonlarıyla denetlenir. Emzirmenin başarılı olduğunu söyleyebilmek için annenin bebeğini güçlük çekmeden, hemen doğum sonrasında emzirmesi ve bebeğin sağlıklı olarak kilo alması gereklidir. Emzirme döneminde bedensel, psikolojik, doğum öncesi ve sonrası bir takım etmenler etki eder.
Emzirmede annenin salgıladığı süt, aldığı besinlerin bir ürünüdür. Süt salgısı için gerekli besinler annenin kendi gereksinmesine ek sayılmalıdır. Yenidoğan bebeğin beslenmesi için annenin salgıladığı sütün enerjisi ve besin ögeleri, annenin yedikleri ile kendi vücudundaki depolardan sağlanmaktadır. Emziren bir annenin beslenmesindeki amaç, kendi fizyolojik gereksinmelerini karşılayarak, vücudundaki besin yedeğini dengede tutmak ve salgılanan sütün gerektirdiği enerji ve besin ögelerini karşılamaktadır. Emzikli kadınlar için enerji ve besin ögeleri gereksinmeleri kişisel özelliklere göre farklılık gösterir. Bu özellikler sık doğumlara bağlı olarak depoların azalması, enfeksiyon sıklığı, beslenme yetersizliğinin varlığı ve derecesi, fiziksel uğraşların ağırlığı gibi enerji harcamasını
arttıran etmenlerdir.
Annenin gebelikte ve emziklilikte yeterli ve dengeli beslenmesi bebeğin sağlıklı doğması ve anne sütü veriminin artmasına neden olmaktadır. Annenin gebelikte koyu yeşil yapraklı sebzeler ile su ürünlerini tüketmesi bebeğin beyin gelişimine katkıda bulunmakta ve ileriye yönelik sağlık sorunları önlenmektedir. Emziklilikte süt salgılanması, kadının normal gereksinimden daha fazla enerji, protein, vitamin ve mineralleri almasını gerektirir.
ENERJİ:
Emzikli kadının salgıladığı sütteki enerjinin önemli bir kısmı yediklerinden sağlanır. Kadının aldığıenerji tam olarak süt enerjisine dönüşememekte, vücut dokuları da bir miktar harcanmaktadır. Diyetin sağladığı enerjinin %80 oranında süt enerjisine dönüştüğü kabul edilmektedir.Sağlıklı bir annenin günde ortalama 700-800 ml süt salgıladığı esas alındığında emziklilik döneminde günlük enerji gereksinmesine 750 kalori ek yapılmalıdır. Bu miktarın 500 kalorisi annenin yediklerinden, 250 kalorisi ise gebelikte kazanılan depolardan karşılanır.
SIVI:
Emziklilikte su metabolizmasında artış vardır. Alınan su süt salgılanmasıyla, metabolik su ise artan yiyecek alımıyla artmaktadır. Süt miktarının değişmemesi için annenin sıvı alımını arttırmak gerekir. Günlük alınan toplam sıvı miktarı yaklaşık 3 litre olmalıdır. Bu miktar pratik ölçülerle 12 su bardağı su, süt, ayran, hoşaf, komposto, limonata, şerbet, meyve suları şeklinde önerilmektedir. Çay, kahve gibi içecekler süt verimini azaltmaktadır.
Dengeli ve yeterli beslenen kadınlarda, gebelikte biriken deri altı yağ dokusu, emziklilikte süt yapımında kullanılır. Bu süre içinde zayıflama diyeti yapılmamalıdır.
EMZİKLİLİKTE GÜNLÜK BESLENME PLANI
KAHVALTI:
1 su bardağı süt (kalsiyumla zenginleştirilmiş)
1 yumurta
1 kibrit kutusu kadar peynir
4-5 zeytin
1-2 ince dilim ekmek
1 meyve veya domates-salatalık
ARA ÖĞÜN:
Meyve, süt
ÖĞLE:
1 porsiyon etli sebze yemeği
1 porsiyon pilav veya makarna
1 kase yoğurt veya ayran
1 ince dilim ekmek
Salata, meyve
ARA ÖĞÜN:
1 kibrit kutusu kadar peynir
1-2 ince dilim ekmek
Meyve veya domates
AKŞAM:
Çorba ( tarhana, mercimek, sebze veya yoğurtlu çorbalar)
2-3 yumurta kadar et (balık, tavuk) veya kıymalı sebze yemeği
1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği
Salata
1 kase yoğurt veya sütlü tatlı
1-2 ince dilim ekmek
GECE:
Meyve, süt veya sütlü tatlı
NOT:
Yemek aralarında ıhlamur, nane, papatya gibi bitki çayları, az şekerli limonata ve komposto içilebilir.
LOHUSA ANNEYE PRATİK ÖNERİLER
Anneler eski vücut ağırlıklarına dönmek için acele etmemelilerdir. Bu süre 6 ay ya da daha fazla sürebilir. Bebeğinizi emziriyorsanız eski formunuza daha kolay dönebilirsiniz.
Gebelik sırasında önerilenden fazla kilo aldıysanız her ay iki kilo kaybetmeniz normaldir. Ayda iki kilodan fazla ağırlık kaybı doğru değildir.
Lohusalar zayıflama diyeti uygulamamlıdır. Ancak unlu, yağlı ve şekerli besinleri aşırı yememeğe dikkat edilmelidir.
Doğumdan sonra bebeği emzirirken gebelik öncesi döneme göre daha fazla sıvı besin alınmalıdır.
Kalsiyum yönünden zengin olan süt, yoğurt ve peynir belirtilen miktarlarda düzenli plarak tüketilmelidir.
Hergün bir adet yumurta ve bir porsiyon etli sebze yemeği veya kurubaklagil yenilmelidir.
Kuru fasulye, nohut, mercimek ve bulgur karışımı yemekler, portakal, mandalina, domates,maydanoz, yeşil biber, taze soğan gibi C vitamini yönünden zengin sebze ve meyvelerle birlikte tüketilmelidir.
Vitaminlerden zengin sebze ve meyveler diyette her öğün olmalıdır.
Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi içeren diğer hazır gıdalar mümkün olduğu kadar yenmemelidir.
D vitamini besinlerde bulunmaz. Ancak güneş ışınlarının doğrudan cilde yansıması ile sağlanır. Bu nedenle emzikli anne güneşlenmeye özen göstermelidir.
Yemeklerde mutlaka iyotlu tuz kullanılmalıdır. Doğal besinlerde yeterince alınmayan iyot, ancak iyotlu tuzun kullanılması ile anne sütünden bebeğe geçer.
Kuru yemişler ve kuru meyveler yoğun enerjileri yanında, demir ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir. Ağırlık kontrolü yapılarak bu besinler tüketilebilir.
Kansızlığa neden olduğundan yemeklerle birlikte çay içilmemelidir. Çay kuşluk, ikindi gibi öğün aralarında, yani yemek yendikten 1-2 saat sonra açık olarak içilmeli, çaylara limon, limon suyu eklenmelidir. İçecek olarak ıhlamur, nane, papatya, kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir.
Sebzelerin, makarna ve eriştenin haşlama suları dökülmemelidir. Kuru fasulye, nohut ve barbunya gibi kurubaklagiller iyice yıkandıktan sonra ıslatılmalı ve haşlama suları dökülmemelidir.
Hazır meyve suları, gazoz ve kolalı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suları, ayran ve limonata tercih edilmelidir.
Pekmez kan yapıcı, şeker ise boş enerji kaynağıdır. Şeker yerine tatlı olarak pekmez yenmesi kansızlığa karşı alınacak önlemlerden biridir.
Tarım ürünlerine haşare öldürücü ilaçlar atıldığından, sebze ve meyveler iyice yıkanmalıdır.
Yiyecekler hazırlanırken ellerin temiz olmasına dikkat edilmelidir. Eller sık sık sabunlu su ile yıkanmalıdır.
Sigara ve alkol kullanılmamalıdır.
Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır.
Emzirme süresince bebeğin hep memede olması ve emerken uykuya dalması emzirmenin iyiye gittiğinin bir işaretidir.
Başarılı bir emzirme için bebek rahat olmalı, yorgun ve tok olmamalıdır, burun delikleri temiz olmalı, rahat soluk alması sağlanmalıdır.
Bebeğin emme refleksi memenin ağzına yerleştirilmesi ile oluşur. Bebeğin ağzına birkaç damla süt sıkılarak tadını alması ve emmeyi başlatması istenmektedir.
Emzirme süresi her bebeğe göre değişebilir, doygunluğa ulaşması yani olgun sütü emmesi beklenmelidir.
ANNE SÜTÜNÜN FAYDALARI
Yeni doğan bebek için en ideal besin anne sütüdür.
Anne sütü en doğal ve taze besindir.
Anne sütü kolay sindirilir.
Anne sütü her zaman temizdir, mikropsuzdur.
Anne sütü bebeğinizi hastalıklardan korur.
Anne sütü bebeğinizle aranızda özel sevgi bağı kurulmasını sağlar.
Doğumdan sonra ilk birkaç gün içinde gelen koyu ağız sütünü ziyan etmeden bebeğinize mutlaka veriniz.
Gebelik sırasında memenize masaj yaparak emzirmeye hazır duruma getiriniz.
Emziklilikte beslenmenize dikkat ederseniz sütünüz iyi gelir, bebeğiniz sağlıklı büyür.
Normal beslenmenize ek olarak günde 10-12 su bardağı kadar sıvı yiyecekler ( süt, ayran, komposto, çorba gibi) tüketiniz.
Bebeğinize ilk 6 ay sadece anne sütü veriniz.
Her ay bebeğinizin kilosunu kontrol ediniz.
6. aydan sonra anne sütü tek başına yeterli değildir. Bu ayda ek besinlere başlanmalıdır. Anne sütünü ek besinlerle birlikte 1-1,5 yaşına kadar verebilirsiniz.
ANNE SÜTÜNÜ ARTIRAN BESİNLER
Anne sütünü en çok artıran şey bol bol su içmektir.Halkta 'ne kadar çok yersem o kadar çok sütüm olur' şeklinde yanlış bir inanış var. Ancak ne kadar çok yediğiniz değil, ne yediğiniz daha önemli. Anne, normal ve dengeli beslenmeli. Yağlı olmayan proteinleri almalı. Yeşillik ve sebze tüketip, çorbalara ağırlık verebilir. Aşırıya kaçmamak koşuluyla, tahin-pekmez ve az yağlı süt ürünleri tüketilebilir.
Az sütü gelen annelere tavsiyeler:
Bu dönemde anne sütünü artıran yiyeceklere ağırlık vermeli.
Bunlar kısaca şöyle özetleyebiliriz: Bolca rezene ve ısırgan çayı tüketilebilir (günde n- 5 fincan). Şişmanlatmayan demir kaynakları olarak yeşil mercimek, brokoli, roka, ıspanak, pazı, dereotu, çekirdekleri ile birlikte yenen siyah üzüm, dut pestili, yumurta ve yağsız kırmızı et tercih edilebilir. Hamilelikle bu demir kaynakları alırken, 20 dakika öncesi veya sonrasında, süt ürünleri ve koyu çay tüketilmemeli. Aksine yenilen yemeklere limon sıkılırsa daha faydalı olur. Susam yağı ile memelere dıştan dairesel şekilde hareketlerle masaj yapılması da katkı sağlar. Ayrıca günde 3 litre su içilmelidir. Anne sütünü en çok artıran ise alkolsüz biradır (malt özü), Sabah, öğle ve akşam sadece bir kahve fincanı içilecek alkolsüz bira, anne sütünü artırıp, içeriğindeki B vitamini sayesinde de annenin bağışıklık sistemini korur
<!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:"Arial TUR"; panose-1:2 11 6 4 2 2 2 2 2 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:536902279 -2147483648 8 0 511 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} -->
ANNE SÜTÜNÜ ARTTIRAN YİYECEKLER
Anne sütünü arttıran gıdalarkonuyla ilgilianne sütünü arttırmaanne sütünü azaltan yiyecekler
sayfalarına da bakabilirsiniz
ANNE SÜTÜNÜ ÇOĞALTAN BESİNLER
Süt üretimini arttıracak belirli yiyecekler yoktur ancak süt üretimini arttırmaya yardımcı olacak şeyler vardır. Daha önemlisi bebeğinizin nasıl yediği sizin ne yediğinize bağlıdır. Bebeğiniz doğru pozisyonda verimli bir şekilde emdiği takdirde sütünüz artar. Bu da sütünüzü arttırmada en etkili yoldur.
Süt üretimi konusunda iki önemli faktör vardır. Birincisi yeterli miktarda sıvı tüketmektir. Bu sadece süt değildir, su yada meyve suyu olabilir. Susuzluk ihtiyacı gidermek için bir göstergedir. Ancak bütün işi yapmaz. Daha fazla sıvı tüketmeye özen gösterin. Bebeğinizi emzirirken bir bardak su içmeyi alışkanlık haline getirin. Bol sıvı tüketmek size süt yaptırmaz ancak kaybettiğiniz sıvıyı geri kazanmanızı sağlar. Emzirirken fazladan 500 kalori alınması gerekir. kilo vermek için rejime giren bayanlar daha az kalori aldıkları için bu dönemde güçsüz kalırlar ve vücutları optimal süt üretimini sağlayamazBiranın yıllardır süt üretimini olumlu etkilediği düşünülmektedir. Ancak araştırmalara göre bebekler alkollü anne sütünü sevmemekte ve daha az emmektedirler. Dolayısıyla az uyarım sonucu süt üretimi azalmaktadır.
Stres süt üretimini olumsuz etkilemektedir ancak stres sonucu biraya sığınmak en iyi çözüm değildir. Alternatif rahatlama yöntemleri geliştirin. Bakıcı çağırın ve bir süre dinlenin. Hayatınızdaki angaryalardan kurtulmaya çalışın yada titizliğe bir süre ara verin yada en azından oturun ve gözlerinizi bir yada iki dakika kapayın!
Kafein süt üretimini uyardığı gibi bebeğinizi de uyarır. Fazla miktarda kafein sizi etkilediği gibi bebeğinizi de etkiler. Kafein bebeğinizin vücudunda yetişkinlere nazaran daha uzun süre kalır dolayısıyla etkileri de…Ayrıca kafein bebeğinizi huzursuzlaştırır ve uyku düzenini bozar. Bir fincan kahve yada soda sorun yaratmaz ancak fazla miktarda alındığı zaman (günde beş fincan yada daha fazla) bebeğiniz etkilenir. Süt üretimini arttırmanın en iyi yolu sık emzirmek yada bol miktarda sıvı tüketmek, yeterli kaloriyi almak ve dinlenmektir.
Emziren anneler beslenmeye dikkat!
Annenin gebelikte ve emziklilikte yeterli ve dengeli beslenmesi bebeğin sağlıklı doğması ve anne sütü veriminin artmasında büyük rol oynuyor. Annenin gebelikte yeşil yapraklı sebzeler ile su ürünlerini tüketmesi bebeğin beyin gelişimine katkıda bulunuyor.
İSTANBUL - Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Hastalalıkları Uzmanı Dr. Ela Tahmaz emziren annelerin beslenmesi ile ilgili faydalı bilgiler ve lohusa annelere pratik öneriler verdi.Anne sütü bebeğin hem sağlıklı olması, tüm besin ögeleri gereksinmesini karşılaması, kolaylıkla sindirilebilir ve enfeksiyonlara karşı koruması açısından yeri doldurulamaz bir besin.
Anne sütü doğumdan sonraki ilk yarım-bir saatlik süre içinde ve başka hiçbir ek besin, su dahil, verilmediğinde bebekler için en ideal besindir. Emziklilik (laktasyon) genellikle meme büyümesi, süt salgılanmasının başlaması ve başlayan süt salgılanmasının devamı olmak üzere üç döneme ayrılır. Herbir dönem metabolik üreme hormonlarıyla denetlenir. Emzirmenin başarılı olduğunu söyleyebilmek için annenin bebeğini güçlük çekmeden, hemen doğum sonrasında emzirmesi ve bebeğin sağlıklı olarak kilo alması gereklidir. Emzirme döneminde bedensel, psikolojik, doğum öncesi ve sonrası bir takım etmenler etki eder.
Emzirmede annenin salgıladığı süt, aldığı besinlerin bir ürünüdür. Süt salgısı için gerekli besinler annenin kendi gereksinmesine ek sayılmalıdır. Yenidoğan bebeğin beslenmesi için annenin salgıladığı sütün enerjisi ve besin ögeleri, annenin yedikleri ile kendi vücudundaki depolardan sağlanmaktadır. Emziren bir annenin beslenmesindeki amaç, kendi fizyolojik gereksinmelerini karşılayarak, vücudundaki besin yedeğini dengede tutmak ve salgılanan sütün gerektirdiği enerji ve besin ögelerini karşılamaktadır. Emzikli kadınlar için enerji ve besin ögeleri gereksinmeleri kişisel özelliklere göre farklılık gösterir. Bu özellikler sık doğumlara bağlı olarak depoların azalması, enfeksiyon sıklığı, beslenme yetersizliğinin varlığı ve derecesi, fiziksel uğraşların ağırlığı gibi enerji harcamasını
arttıran etmenlerdir.
Annenin gebelikte ve emziklilikte yeterli ve dengeli beslenmesi bebeğin sağlıklı doğması ve anne sütü veriminin artmasına neden olmaktadır. Annenin gebelikte koyu yeşil yapraklı sebzeler ile su ürünlerini tüketmesi bebeğin beyin gelişimine katkıda bulunmakta ve ileriye yönelik sağlık sorunları önlenmektedir. Emziklilikte süt salgılanması, kadının normal gereksinimden daha fazla enerji, protein, vitamin ve mineralleri almasını gerektirir.
ENERJİ:
Emzikli kadının salgıladığı sütteki enerjinin önemli bir kısmı yediklerinden sağlanır. Kadının aldığıenerji tam olarak süt enerjisine dönüşememekte, vücut dokuları da bir miktar harcanmaktadır. Diyetin sağladığı enerjinin %80 oranında süt enerjisine dönüştüğü kabul edilmektedir.Sağlıklı bir annenin günde ortalama 700-800 ml süt salgıladığı esas alındığında emziklilik döneminde günlük enerji gereksinmesine 750 kalori ek yapılmalıdır. Bu miktarın 500 kalorisi annenin yediklerinden, 250 kalorisi ise gebelikte kazanılan depolardan karşılanır.
SIVI:
Emziklilikte su metabolizmasında artış vardır. Alınan su süt salgılanmasıyla, metabolik su ise artan yiyecek alımıyla artmaktadır. Süt miktarının değişmemesi için annenin sıvı alımını arttırmak gerekir. Günlük alınan toplam sıvı miktarı yaklaşık 3 litre olmalıdır. Bu miktar pratik ölçülerle 12 su bardağı su, süt, ayran, hoşaf, komposto, limonata, şerbet, meyve suları şeklinde önerilmektedir. Çay, kahve gibi içecekler süt verimini azaltmaktadır.
Dengeli ve yeterli beslenen kadınlarda, gebelikte biriken deri altı yağ dokusu, emziklilikte süt yapımında kullanılır. Bu süre içinde zayıflama diyeti yapılmamalıdır.
EMZİKLİLİKTE GÜNLÜK BESLENME PLANI
KAHVALTI:
1 su bardağı süt (kalsiyumla zenginleştirilmiş)
1 yumurta
1 kibrit kutusu kadar peynir
4-5 zeytin
1-2 ince dilim ekmek
1 meyve veya domates-salatalık
ARA ÖĞÜN:
Meyve, süt
ÖĞLE:
1 porsiyon etli sebze yemeği
1 porsiyon pilav veya makarna
1 kase yoğurt veya ayran
1 ince dilim ekmek
Salata, meyve
ARA ÖĞÜN:
1 kibrit kutusu kadar peynir
1-2 ince dilim ekmek
Meyve veya domates
AKŞAM:
Çorba ( tarhana, mercimek, sebze veya yoğurtlu çorbalar)
2-3 yumurta kadar et (balık, tavuk) veya kıymalı sebze yemeği
1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği
Salata
1 kase yoğurt veya sütlü tatlı
1-2 ince dilim ekmek
GECE:
Meyve, süt veya sütlü tatlı
NOT:
Yemek aralarında ıhlamur, nane, papatya gibi bitki çayları, az şekerli limonata ve komposto içilebilir.
LOHUSA ANNEYE PRATİK ÖNERİLER
ANNE SÜTÜNÜN FAYDALARI
ANNE SÜTÜNÜ ARTIRAN BESİNLER
Az sütü gelen annelere tavsiyeler:
Bu dönemde anne sütünü artıran yiyeceklere ağırlık vermeli.
Bunlar kısaca şöyle özetleyebiliriz: Bolca rezene ve ısırgan çayı tüketilebilir (günde n- 5 fincan). Şişmanlatmayan demir kaynakları olarak yeşil mercimek, brokoli, roka, ıspanak, pazı, dereotu, çekirdekleri ile birlikte yenen siyah üzüm, dut pestili, yumurta ve yağsız kırmızı et tercih edilebilir. Hamilelikle bu demir kaynakları alırken, 20 dakika öncesi veya sonrasında, süt ürünleri ve koyu çay tüketilmemeli. Aksine yenilen yemeklere limon sıkılırsa daha faydalı olur. Susam yağı ile memelere dıştan dairesel şekilde hareketlerle masaj yapılması da katkı sağlar. Ayrıca günde 3 litre su içilmelidir. Anne sütünü en çok artıran ise alkolsüz biradır (malt özü), Sabah, öğle ve akşam sadece bir kahve fincanı içilecek alkolsüz bira, anne sütünü artırıp, içeriğindeki B vitamini sayesinde de annenin bağışıklık sistemini korur
<!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:"Arial TUR"; panose-1:2 11 6 4 2 2 2 2 2 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:536902279 -2147483648 8 0 511 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} -->
Anne sütünü arttıran gıdalar (alıntıdır nerden aldığımı da bulamadım)
İki aylık çiçeği burnunda bir anne olarak, iki aydır yapmış olduğum araştırmalar ve bizzat denemelerim sonucu anne sütünü arttıran yiyecek ve içeceklerin listesini çıkartım...
1-Çaylar
Rezene
Anason
Ihlamur
Isırgan Otu (uzmanlar tarafından sürekli kullanımı önerilmiyor 20 gün kullanıp 10 gün ara verilmeli) (Sütün kalitesini de arttırır.)
2- Yiyecekler
Haşlanmış mısır
Borulce
Soğan
Bulgur
Pişmaniye
Tahin helvası
Taze Bezelye
Çekirdek
Taze Fasulye
Tel Kadayıf
Sütlü Tatlı
Nar
Semizotu (Sütün kalitesini de arttırır.)
3-İçecekler
Vitamalt
Kefir
Meyva Suları
Dut Pekmezi
Vişne kompostosu
Kayısı Hoşafı
Kuru maya (sulandırılıp içilecek)
Dolmalık fıstık (8-10 tane ılık şekerli suda bir gece bekletilip suyuyla beraber içilir)
4- Baharatlar
Kimyon
Çörekotu
NOT: Altı çizili olanlar tarafımdan denenmiş onaylanmıştır.İtalik yazılanlar aynı zamanda gaz probleminede iyi gelir.
5-Düzenli yemek, uyku ve huzur
Bütün bu gıdaların yanında en önemlisi düzenli yemek, uyku ve huzur, mutluluk :) bide sütüm azmı çokmu,gittimi geldimi diye çok fazla uğraşmamak .(zaten sütün olmaması çok nadir görülen bir durumdur ancak meme dokusunun zedelenmesi veya yokluğu durumunda söz konusudur. Her kadının bebeğine 6 ay yetecek süt üretimi olur, kendisi kurcalayıp düşürmezse)
Tüm bu yiyecekler anne sütünü belki psikolojik belki bi şekilde arttırıyor ama eğer bu artan sütünüzü bebeğiniz iyice tüketemez memede kalırsa,memede süt bitmediği için yeni süt yapımı için yeterli horman beyne ulaşmayacağından sütünüz artmayabilir, hatta azalabilir.(benim öyle olmuştu) Bunun için bebek emdikten sonra memeyi iyice sağın hiç süt kalmayacak şekilde.Bu sağdığınız sütleri derin dondurucuda bekletin bebek ek gıdaya geçince kahvaltılarına katarsınız.Hemde sağdıkça sütünüzde bariz artar.Ne kadar süt talebi o kadar süt arzı. Benim gördüğüm sağmak tüm bu yiyeceklerden daha fazla anne sütünü artırıyor. Bence düzenli bitki çayı(yukarıdakilerden) baharat ile destekleyip bolbol sağarsanız sütünüz artar azalmaz.
Birde Bebeğinize sevgiyle bakmak,onu okşamak, öpmek, koklamak sonra emzirmek boş memeyi bile dolduruyor. Onun rızkı zaten belli siz ne yeseniz içsenizde Onun için tesbit edilmiş süt mutlaka gelecek.Zaten süt olayı beyindek bi hormandan kaynaklanıyor bunun içinde hormanları en iyi moral,neşe,dinlenme,uyku,ılık duş harekete geçirir.
Sonuç olarak bir anne olarak nacizane tavsiyem; bitki çaylarınızı için, iyi dinlenin,sütünüzü sağın, neşeli olun, bebeğinizi bol bol sevin, sütüm yeterli diye düşünün sütünüz bol,tosununuz hayırlı olsun :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)